ANA-BABA VE DIĞER
USULÜN GEÇİM MASRAFLARI
Ana-baba yoksul düşer veya yaşlanıp çalışamaz
olursa, ilgi ve bakım yükümlülüğü çocuklara aittir.
Ayet-i kerimelerde şöyle buyurulur:
"Rabbin ancak kendisine ibadet etmenizi, bir de ana-babaya ihsanda
bulunmanızı emretti" (el-Isrâ, 17/23). "Bana ve
ana-babana şükret" (Lokmân, 31/14). "Ana-babana Islâm'a
aykırı emirlerinde itaat etme. Onlara dünyada ma'ruf
şekilde dostluk göster" (Lokmân, 31/15).
Cabir b. Abdullah'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Hz.
Peygamber (s.a.s)'e babası ile birlikte bir adam geldi ve şöyle
dedi:
"Ey Allah'ın elçisi! Benim kendime ait malım var; bir
de malı olan babam var. Babam benim malımı almak
istiyor." Rasûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu: "Sen ve
malın babana aittir" (es-Serahsî, el-Mebsût, V, 222-229;
el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, IV, 30; Ibnül-Hümam, Fethul Kadir,
III, 349 vd.).
Ancak, ana-babaların çocukların malı üzerindeki bu
mülkiyet hakkı, yorumlanarak, onların fakîr ve muhtaç olmalarıyla
sınırlandırılmıştır. Çünkü miras
ayetleri nâzil olunca ana ve babanın, ölen çocuklarının
malı üzerindeki hakları belirlenmiştir.
Ana-babanın çocuktan nafaka almalarının
şartları şunlardır: Bunların yoksul olması
gerekir. Aksi halde ihtiyaçları kendi mallarından
karşılanır. Nafaka yükümlüsü olan çocuk veya torunun,
bunu vermeğe muktedir olması gerekir. Bu kudret ya zengin
olmakla, ya da çalışıp kazanmaya gücü yetmekle gerçekleşir.
Yakınlara nafakanın gerekli olması için şartlar
şunlardır:
1. Hısımın yoksul olması gerekir. Bu da ya
malı olmamakla veya çalışmaya gücü yetmemekle meydana
gelir. Çalışmaya gücün yetmemesi yaş küçüklüğü,
yaşlılık, akıl hastalığı veya müzmin
hastalık gibi nedenlerle olur. Ancak ana-baba bundan müstesnadır.
Çünkü bunlar sağlıklı ve güçlü olup çalışmaya
güçleri yetse de kendilerine nafaka desteği sağlanır.
Bu duruma göre, ana-baba ve eş dışındaki
hısımlar zengin olur veya çalışmaya gücü yeterse
kendilerine nafaka gerekmez. Mâlikîlerce tercih edilen görüşe göre
ana-baba çalışmaya gücü yetince çocuklarından nafaka
talep edemez (el-Kâsânî, a.g.e., IV, 36, 37; Ibn Âbidîn,
Reddül-Muhtâr, II, 923; eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb, II, 167;
eş-Şirbînî, Muğnîl-muhtaç, III, 448; Ibn Kudâme,
el-Muğnî, VII, 595; Ibnül-Hümâm, a.g.e., III, 347).
2. Nafaka yükümlüsünün gerek zenginlik ve gerekse çalışıp
kazanmaya güç yetirmesi bakımından yoksul
hısımının geçimini sağlayacak durumda
olması gerekir. Ancak baba ve eş, bunun
istisnasıdır. Bir erkek yoksul da olsa ebeveynine ve
eşine bakmakla yükümlüdür. Mâlikîlere göre yoksul çocuk,
çalışıp kazanmaya gücü yetse bile ana babasına
nafaka vermesi gerekmez.
Câbir (r.a)'in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur:
"Sizden biriniz yoksul düşerse, önce kendi ihtiyaçlarını
karşılasın. Bundan artarsa aile fertlerinin
ihtiyacına sarfetsin, yine artarsa diğer
hısımlarına harcasın" (Ebû Dâvud, Itâk, 9;
Nesâî, Büyû', 84; Ahmed b. Hanbel, III, 205).
3. Geçimi sağlanacak kimsenin nesep hısımı
olması gerekir. Ancak karı ve mülk ilişkisine dayanan câriye
bu kuralın dışındadır.
Hanefilere göre nafaka yükümlüsünün, nafaka vereceği
kimseye mirasçı olacak derecede nesep hısımı
olması gerekir. Delil şu âyettir:" ... Ne bir anne çocuğu
yüzünden, ne de çocuk kendisinin olan bir baba çocuğu sebebiyle
zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de bunun
gibidir" (el-Bakara, 2/233). Bu âyete göre, ana-baba ile
çocuklar arasındaki bir takım hak ve yükümlülükler diğer
mirasçılar arasında da söz konusu olur. Bu, gerektiğinde
geçim masraflarını da kapsamına alır.
Din Ayrılığının Nafakaya Etkisi: Kadın
itaatsiz veya mürted olmadığı sürece eşler
arasındaki din ayrılığı kadının
nafaka alma hakkına engel olmaz. Diğer hısımlar
arasındaki nafaka yükümlülüğüne gelince;
Hanefilere göre, usûlün, fürûun ve eşin nafakasında
din birliği şart değildir. Bu üç sınıfın
dışındakiler için ise din birliği
şarttır. Çünkü müslümanla gayrı müslim arasında
miras cereyan etmez (bk. "Miras" mad.). Buna göre, karı,
ana, baba, dedeler, nineler, çocuk ve torunlar dışındaki
hısımlara din ayrılığı bulununca nafaka
gerekmez. Karının nafakası onu evde hapsetme
karşılığıdır. Bunun
dışındaki usûl ve fürûun nafakası ise "biri
diğerinin cüz'ü olması" esasına dayanır. Bir
kimsenin parçası kendisi gibidir. Küfrü sebebiyle kendi
geçimini sağlamaktan kaçınamadığı gibi, kendi
parçası olan usûl ve fürûunun geçimini sağlamaktan da kaçınamaz.
Ancak bu hısımlar harbi durumda olurlarsa pasaportlu
yabancı bile olsalar, bunların nafakası müslümana vacib
olmaz. Çünkü müminler, din konusunda kendileriyle savaş halinde
olanlara iyilik yapmaktan nehyolunmuşlardır.
Başkasının geçimini sağlamanın sebebi,
ihtiyaçtır. Ihtiyacı olmayanın geçimini sağlamak
gerekmez. Malı olanın geçim masrafları kendi
malından karşılanır. Yaşı küçük veya
büyük olsun hüküm değişmez. Ancak hanım bundan müstesnadır.
Eş, zengin de olsa geçim masrafları kocasına aittir.
Çünkü karıya nafaka vermenin sebebi "ihtiyaç" değil,
onun kocanın bir hakkı olarak evde
"tutulması"dır.
Nafaka için hâkim kararı gerekir mi? :
Usûl ve fürûun nafakası hâkimin kararına
bağlı olmaksızın vacib olur. Ancak küçüğe
ait gaib bir mal olur ve babası geçim masrafları için bu
mala rücû etmek isterse bunun için hâkim kararı veya iki
kişiyi şahit tutması gerekir. Eğer hâkimin izni
olmadan veya şahit de tutmadan masraf yapsa küçüğün malına
kazâen rücû edemez. Allah ile kendi arasında olmak üzere
"diyâneten" rücû edebilir.
Usûl ve fürû dışındaki hısımların
nafakası ancak hâkim kararı veya
karşılıklı rıza ile sabit olur. Bunun sebebi,
bu hısımların nafakası konusunda müctehidler arasında
görüş ayrılığının bulunmasıdır
(el-Kâsânî, a.g.e., IV, 22, 25; Ibnül-Hümâm, a.g.e., III, 238; Ibn
Âbidîn, a.g.e., II, 906).
Karının Nafakasını Düşüren Haller: 1.
Nafaka vacib olup, hâkimin kararı veya
karşılıklı rıza ile zimmette borç halini almadıkça
geçen süreye ait nafaka düşer. Mâlikîlere göre geçen süreye
ait nafaka düşmez. Kadın kocasına geçmiş günlere
ait nafaka için de rücû edebilir.
2. Geçmiş günlere ait ibra, nafakayı düşürür.
Ancak Hanefîlere göre geleceğe ait nafakadan ibra veya hibe geçerli
değildir. Çünkü kadının nafakası evde tutulma
karşılığı olarak zaman geçtikçe parça parça
gerekli olur. Geleceğe ait ibra, henüz vacib olmadan düşürme
anlamına gelir ki geçerli olmaz.
3. Eşlerden Birisinin Ölümü: Koca nafakayı vermeden
ölse, kadın bunu onun malından alamaz. Kadın ölürse,
mirasçılar da bunu talep edemez. 4. Kadının
itaatsızlığı. Kadının kocasının
meşrû isteklerine itaat etmemesi ve özürsüz yere evi terketmesi
halinde kocanın nafaka yükümlülüğü düşer.
5. Kadının dinden çıkması. Kadın irtidâd
edince kocasının nafaka yükümlülüğü düşer.
Çünkü bu durumda kadının cinsel yönlerinden yararlanmak da
caiz olmaz. Yeniden Islâm'a dönünce nafaka hakkıda doğar.
6. Kadının ma'siyet yoluyla sebep olduğu
ayrılık nafaka hakkını düşürür. Meselâ;
onun irtidadı veya kocası Islâm'a girdiği halde onun küfürde
devam etmesi veya üvey oğlu ile cinsel ilişki kurması
gibi. Bütün bu durumlarda onun nafaka hakkıdüşer; çünkü
günah işleme yoluyla evlilikteki "cinsel yararlanma"
esasını kaldırmıştır. Bu yüzden
"itaatsiz (nâşize)" durumuna düşer. Ancak onun
sadece evde oturma hakkıdevam eder. Çünkü bu hak günah işlemekle
düşmez.
Ayrılık günah işleme yoluyla olmamışsa
nafaka hakkıdüşmez. Büluğ muhayyerliği, kefâetin
yokluğu ve üvey oğlu ile zorlama sonucu cinsel ilişki
kurma gibi. Çünkü o, bu konularda şer'an özürlü sayılır.
Koca tarafından meydana getirilen ayrılık, ma'siyet
yoluyla olsun veya olmasın nafaka hakkını düşürmez
(bk. el-Kâsânî, IV, 22, 29 vd.; Ibnül-Hümâm, a.g.e., III, 322 vd.;
Ibn Âbidîn, a.g.e., II, 889-892; Ibn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid,
II, 54; eŞ-Şîrâzî, a.g.e., II, 160).
|
Yorumlar
Yorum Gönder