ÂHİRETE
İMAN
"Son" ve "Sonra Olan" anlamında Arapça bir
kelime olan "Âhiret", "Âhir" kelimesinin müennes
(dişi) şeklidir. Lügatte "Evvel" kelimesinin zıddı
olarak kullanılır. İslâm literatüründe bu kelime
"Öbür Dünya" manasında
kullanılmıştır. Dünya,canlıların
yaşadığı evvelki âlem, ahiret ise son âlemdir. Bu
kelimeler bazen "dâr=yurt" kelimesiyle birlikte kullanılır
(el-Ankebût, 29/64), Dâr-ı Dünya ve Dâr-ı Ahiret gibi.
Bazen de tek başına kullanılır (el-Bakara, 2/220). Dünya,
yakın ikamet yeri; Ahiret, son ikamet mahallidir.
Allah'u Teâlâ, içinde yaşadığımız bu Dünya'yı
ve üzerindeki bütün varlıkları geçici bir zaman için
yaratmıştır. Bir gün dünya ve dünyadaki bütün
insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır.
Dağlar, taşlar, yerler, gökler parçalanacak (el-Karia,
101/4-5), Allah'tan başka tüm âlem son bulacaktır
(er-Rahman, 55/27). Bu hâdiselerin meydana geldiği günü Kur'an,
"zelzele saati" (el-Hacc, 22/2) ve "Kıyamet Günü"*
(el-Kıyâme, 75/-1) diye adlandırır. Kıyamet Günü'nden
sonra Allah'ın takdir ettiği bir zamanda insanlar yeniden
hayat bularak kabırlerinden kaldırılacak ve
"Mahşer"* denilen düz bir sahada (el-Hicr, 15/25), hesabı
süratle gören Allah'ın (Âli İmrân, 3/19) huzurunda,
dünyada yaptıklarının hesabını (el-Hakka,
69/19, 37) vermek üzere toplanacaklardır (el-Casiye, 45/26).
Hesapların görülmesinden sonra bir kısım insanlar
iyilikleri nedeniyle Cennet'e, diğerleri ise, inkâr ve
kötülükleri nedeniyle Cehennem'e gideceklerdir.
İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden
itibaren, bitmez tüKerimez bir halde devam edecek olan âleme
"Ahiret Alemi" denir.
Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din
(el-Mâide, 5/3) olan İslâm'a göre, meydana geleceği ayet
(el-Bakara, 2/4) ve hadisle (Tecrîd-i Sarih, 47 nolu hadis) ve bütün
ümmetin fikir birliği ile kesin olan ahiret gününe inanmak, imanın
şartı olarak farzdır.
Ahiret Günü denilince;
1- Bu âlemin hepsinin yok olması ve hayatın tamamıyla
sona ermesi.
2- Ahiret hayatının başlaması.
Ahiret hâdiseleri denilince de;
a) Canlılar için ahiret hayatının mukaddimesi olan
ölüm, berzah âlemi *, kabır hayatı.
b) Sûra üfürülmesi ve herkesin tekrar dirilerek kabırlerden
kalkıp mahşer* meydanında toplanması.
c) Dünya'da iyilik veya kötülük cinsinden yapılan
işlerin kaydedildiği amel defterinin sahiplerine
okutulması.
d) İyilik ve kötülüklerin tartıldığı
mizan* (terazi)'nin kurulup amellerin tartılması.
e) Bütün insanların üzerinden geçmeleri mecburî olan Sırat*
köprüsünden geçiş.
f) İmanlı ve ameli iyi olanların gideceği Cennet*
g) İmansız ve ameli kötü olanların gideceği
Cehennem*
i) Peygamberimizin, seçkin müminlerle başında
bulunduğu Kevser Havzı*
h) Peygamberimizin müminlere şefaati, gibi hadiseler
hatıra gelir. İşte bütün bunlar, Ahirete iman konusu
içinde ele alınması gereken konulardır. Kesin nasslarla
sabit olan bu hususlara inanmak, imanın
şartlarındandır. Bunlardan birini inkâr ise, ahireti
inkâr demektir.
Kur'an, Ahiret âlemini ayrıca "Din Günü "
(el-Fatiha, I/3) ve "Gayb Âlemi" (el-Bakara, 2/3) olarak
isimlendirir .
Gözden kaybolan şeye gayb dendiği gibi, duyularla idrak
edilemeyen, insan bilgisi dışında kalan şeye de gayb
denir. Bir şeyin gayb olması Allah'a göre değil,
insanlara göredir. Çünkü Allah'tan gizli kalan hiçbir şey
olamaz. O, gayb ve şehâdet âlemini bilir (el-Haşr, 59/22).
Kur'an'a göre varlıklar iki kısımdır: Gayb âlemini
meydana getiren; görülmeyen ve idrak edilemeyen varlıklar ve
şehâdet âlemini meydana getiren; görülüp, idrak edilen varlıklar.
Gayb âlemine ait varlıklar da iki kısımdır:
1- Bir kısmının delili yoktur.
Varlığını ancak Allah bilir, duyularla idraki mümkün
değildir. "Gaybın anahtarları Onun
yanındadır, onları Ondan başkası bilemez."
(el-En'âm, 6/59)
2- Bir kısım varlıklar da idrak edilemez ancak
varlıkları delillerle anlaşılabilir. Allah'ın
sıfatları, Ahiret, Cennet, Cehennem ve Melekler gibi. Bu tür
gayb haberleri peygamberlere vahiy yoluyla bildirilir. Onlar da
ümmetlerine bildirirler. Müminler, kendilerine vahiy yoluyla
bildirilen 'gayb'a ait haberlere inanmak mecburiyetindedirler. Mümin
zaten inanan insan demektir. Bu haberlere inanmamak ise küfürdür.
Ahiret de gayb haberlerinden olup inanılması zaruri olan vahye
dayalı bir haberdir.
Hayatının başlangıç ve sonu olmayan ancak
Allah'tır. Bu âlemin de bir gün yok olacağı
muhakkaktır. Sonradan meydana geldiği bilinen bu âlem
üzerindeki değişiklikler, zamanla insan, hayvan, bitkiler ve
bütün varlıkların ölmesi ve yok olması, depremler vs.
bu âlemin tamamının bir gün yok olacağının
delilleridir. Bu tür hâdiseler insan iradesinin ve gücünün dışında
olan hâdiselerdir.
Başlangıcı itibariyle yoktan var olduğunu kabul
ettiğimiz bu âlemin, yok olduktan sonra tekrar yaratılması
akla aykırı değildir. Çünkü onu yoktan yaratan Allah,
onu helâk ettikten sonra tekrar yaratmaya elbette Kadirdir. İnsan
da öldükten sonra tekrar, Allah'ın izniyle dirilecektir.
Kur'an'da tekrar dirilmeye dair pek çok ayet vardır:
"Mahlûkatı ilkin yaratıp, sonra (kıyamette) onu
diriltecek olan O'dur, ki bu (öldükten sonra diriltme, ilk yaratıştan)
O'na daha kolaydır..." (er-Rûm, 30/27). "Ey Resulüm, de
ki: Onları ilk defa yaratan diriltir ve O, her yaratılanı
hakkıyla bilir. " (Yâsin, 36/79). Bu ayetler, mahlûkâtı
ilk yaratanın, onları tekrar dirilteceğini ifade
etmektedir.
İnsanların, hayvanların ve diğer
canlıların uyumaları ve tekrar uyanmaları,
öldükten sonra dirilmeye bir benzetmedir: "Odur ki geceleyin sizi
öldürür (gibi uyutur), gündüzün ne işlediğinizi bilir;
sonra belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün
sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'na dır; sonra (O, dünyada)
yaptıklarınızı size haber verecektir." (el-En'âm,
6/60).
Kur'an-ı Kerim , kuraklık ve mevsim nedeniyle ölü hale
gelen ve hayatı tamamen sönen toprağın, yağmurla
veya sulanarak eski haline dönüşünü ve bereketlenmesini de,
öldükten sonra dirilmeye delil göstererek şöyle buyuruyor:
"O'nun ayetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı,
boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz
zaman titretir ve kabarır. Onu dirilten (Allah), elbette ölüleri
de diriltir. O, her şeye Kadirdir." (Fussilet, 41/39).
El-Hacc, 22/5-6 ayetinde öldükten sonra dirilme konusunda şüphede
olanların dikkatlerini, yaratılışlarının
safhalarına çekerek, bu ifâdelerin altında tekrar
diriltilmenin imkânını ortaya koymaktadır.
Âlemlerin yaratılışı, insanların yeniden
dirilmelerine delil gösterilir:
"Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları (öldükten
sonra) yaratmaktan daha büyüktür. Fakat insanların çoğu
bilmezler. "(el-Mümin, 40/57; en-Naziât, 79/27, 33; Yâsin,
36/79, 81).
İnsanın boşuna
yaratılmadığını (el-Müminûn, 23/115); başıboş
terkedilmediğini, (el-Kıyâme, 75/36) her nefsin ölümü
tadacağını, inanan ve iyi amellerde bulunan
kişilerin mükâfatlandırılması ve kâfirlerin de
cezalandırılması için tekrar diriltileceklerini bildiren
(Âli İmrân, 3/185; Yunus, 10/4; el-Leyl, 92/4, 11) ayetler de,
ahiret hayatının birer delilidirler.
Mahlûkâtın, ölüp yok olduktan sonra tekrar dirilmelerindeki
hikmet, mükelleflerin bu dünyada iradeleriyle kazandıklarının
karşılığını görmeleridir. Çünkü bu
dünya kazanç ve amel dünyasıdır. Öbür dünya ise, yapılanların
karşılığının görüleceği yerdir (Âli
İmrân, 3/185) .
İnsanlar bu dünyada rızıklarında,
işlerinde, ecellerinde, mutluluk ve mutsuzluklarında çok
farklı bir yaşayış içindedirler. Kimi zalim, kimi
mazlum, kimi iyi, kimi hasta, bir kısmı zengin, bir
kısmı fakir, bir kısmı üstün, bir kısmı
zelildir. Kimisi iyilik yapar, kimisi kötülük. Şayet ölüp de
tekrar dirilmeyecek olsalardı, iyilik yapanlar mükâfat,
kötülük yapanlar da ceza görmemiş olurlardı. Bu ise
Allah'ın adâletine aykırı olurdu. Bundan dolayı
Allah tekrar dirilmeyi ve cezayı yaratmıştır;
"İnkâr edenler, kat'iyyen diriltilmeyeceklerini sandılar.
De ki: "Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka
diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber
verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır." (et-Teğabun,
64/7, ayrıca en-Nahl, 16/30-40).
Ahirete iman, kâinatta meydana gelecek olan korkunç inkılâbın
kesin olduğunu kabul etmektir. Bu dünya hayatı tamamıyla
son bulup, başka bir hayat başlayacaktır. Bu âleme iman,
İslâm inancını meydana getiren altı esastan
birisidir. Mümin, imanı ve Kur'an ahlâkı ile ahlâklanmasının
neticesini ahirette göreceğine, Allah'ın lûtfuna nâil olacağına
yakînen inandığı için ölüm ve âhiret hayatı,
onu tedirgin etmezken; hayatını küfür ve isyanla, zulüm ve
haksızlıkla geçiren kâfir, asî ve zalim ise ölümü ve
ölümden sonraki ahiret hayatını istemez (el-Bakara, 2/95;
Âli İmrân, 3/56; el-İsrâ, 17/10; ez-Zümer, 39/26, 45).
Hz. Ali ahireti inkâr eden birisine şöyle demişti:
"Benim dediğim olursa sonunda sen zararlı çıkarsın.
Fakat senin dediğin olursa, ben zararlı çıkmam. "
Ahiret inancı, insana ilerleme ve gelişme yolunda büyük
bir güç kazandıran mükemmel bir inanç türüdür. Cenâb-ı
Hakk şöyle buyurur: "Her kim inanarak ahireti ister ve onun
için gerektiği şekilde çalışırsa, onun
emeği mükâfatla karşılanır." (el-İsrâ,
17/19). İnsan hayatı ile dünyanın
varlığı, ancak sonunda bütün yapılanların
sorgulanacağı bir ahiret hayatının olmasıyla
bir anlam kazanır. Aksi takdirde hayatın ve dünyanın hiçbir
anlamı olmadan insanın hayatına tam bir nihilizm hakim
olacaktır. Bu da insanların büyük bir bunalıma ve
ümitsizliğe sürüklenmesine yol açar. Ahirete iman insana
sonsuzluğun yolunu açarken ölümü de en ince teferruatına
kadar açıklayarak bir son olmadığını
bildirmektedir. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcı
demektir. Ahiret inancıyla insanın bu dünyadaki hayatına
bir anlam veriliyor. Ayrıca insanın
yaşayışı da büyük bir disiplin altına
alınmış oluyor. Zira ahirete iman insana büyük bir
sorumluluk duygusu vermekte ve ilerde çekileceği büyük hesap
gününe göre hayatını ve diğer insanlarla
ilişkilerini sağlam bir karakter ve temele
dayandırıyor. İnsan dünya hayatında
yaptığı bütün amellerinin karşılığını
o gün görecektir. "Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek
ve kim zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını
görecektir. " (Zilzâl, 99/7-8). Böylece ahirete iman insana
büyük bir ümid kaynağı olduğu gibi onu adâlete ve
sonsuzluğa inandırır. Bu da adil, dürüst ve sağlam
bir toplumun oluşmasını sağlar.
Kur'an, inanan ve inanmayanların ahiret hayatını
özetle şöyle izah eder: "Sûr'a birinci üfleme üflendiği,
arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla
birbirine çarpıldığı (ve hepsi
darmadağın) olduğu zaman, işte o gün o vak'a olmuştur.
Gök yarılmıştır, o gün o, zayıflamış,
sarkmıştır. Melekler de onun kenarlarındadır. O
gün Rabb'ının tahtını (arşını),
bunların da üstünde sekiz (melek) taşımaktadır. O
gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Sizden hiçbir sır
gizli kalmaz. Kitabı sağından verilen: "Alın
kitabımı okuyun " der, "Ben hesabımla
karşılaşacağımı sezmiştim zaten.
" Artık o, memnun edici bir hayat içindedir. Yüksek bir
bahçede, devşirmesi kolay (meyveleri yakın). ' 'Geçmiş
günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bugün)
afiyetle yiyin, için. "
Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke
bana kitabım verilmeseydi. Şu hesabımı hiç görmemiş
olsaydım. Keşke (ölüm işimi) bitirmiş
olsaydı. Malım bana hiçbir fayda vermedi. Gücüm (saltanatım)
benden yok olup gitti (hiçbir şeyim kalmadı). (Yüce Allah,
Cehhenem'in muhafızlarına emreder): "Tutun onu,
bağlayın onu, sonra Cehennem'e sallayın onu. Sonra
uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.
Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu, yoksulu doyurmaya ön ayak
olmuyordu. Bugün onun için candan bir dost yoktur. İrinden
başka yiyecek yoktur. Onu (bile bile) hata işleyenden
başkası yemez." (el-Hakka 69/13-37).
Yukarda çizilen manzara inanan ve inanmayan kişinin ahiret
hayatını veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.
İnanan için müjde, inanmayan için korku kaynağı olan
bu âlem, onu idrak eden her akıl sahibinin kendi dünyasını,
fikir ve yaşayış biçimini, Allah'ın arzu
ettiği biçimde intizama koymasına en büyük etkendir.
Herkesin toplandığı ve kazandığı kendisine
tastamam verildiği (Âli İmrân, 3/25-30; el-Câsiye, 45/28;
Kâf, 50/44; et-Teğâbûn, 64/9), kimsenin kimseden cezasına
karşılık bir şey ödeyemediği (el-Bakara, 2/48,
123) ana, baba, evlâd, dost herkesin kendi başlarının
derdine düşerek ve hak talep edilmesi endişesiyle birbirinden
kaçtığı (Abese, 80/34-37), dünyada iken inanç ve
amelleri nisbetinde bazı yüzlerin ak, bazı yüzlerin de kara
olduğu (Abese, 80/38-42; Âli İmrân, 3/106-107) o ceza
gününde insanların makam, mevki, zenginlik, tahsil gibi
insanlarca meziyet kabul edilen hiçbir özelliklerine aldırış
edilmeksizin, kulların yaptıklarına göre hak tecelli
eder. "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için
ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; ve
Allah, yaptıklarınızı haber almaktadır"
(el-Haşr, 59/18).
|
Yorumlar
Yorum Gönder