...

gül

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED (SAV) DEDESİ HZ. ABDÜLMÜTTALİP’İN YANINDA (PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFA’NIN (SAV) HAYATI)

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED (SAV) DEDESİ HZ. ABDÜLMÜTTALİP’İN YANINDA (PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFA’NIN (SAV) HAYATI)

Altı yaşında iken annesini kaybeden Peygamber Efendimizi, yaşlı dedesi Abdulmııttalib himayesine aldı.

Kureyş'in reisi Abdulmuttalip de nuru Ahmeti'den nasibini almıştı. O nur kendisine çok üstün meziyet ve sıfatlar kazandırmıştı: Uzun boyu, büyükçe başı ve heybetli görünüşüne, parlak yüzü, tatlı sözü, utangaçlığı, nezaket ve üstün ahlakı bir başka güzellik katmıştı.

Sabırlı, akıllı, anlayışlı, mert ve cömert idi. Yoksul insanların karınlarını doyurmaktan büyük zevk alirdi. Hatta, bu cömertliğini, bu yardımseverliğini hayvanlardan bile esirgemezdi. Dağ başlarında aç susuz kalan kurdu kuşu da düşünürdü.

Cahiliyye karanlıkları arasında aydınlık yoldan ayrılmayan bahtiyarlardan biri idi. Allah'a bağlıydı ve ahirete inanirdi. Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirirdi. Nitekim, Cenabı Hakk'a verdiği sözü yerine getirmek için, en çok sevdiği oğlu Abdullah'ı bıçağın altına yatırmaktan bile çekinmemişti. Kureyşliler müdahale etmeselerdi, onu kurban edecekti.

Cahiliyye devrinin çirkin adetlerinden uzak durduğu gibi, başkalarını da bunları yapmaktan menederdi. O zamanın zalim bir adeti olan kiz çocuklarını diri diri gömmekten halkı sakindirirdi. Şaraptan, zinadan her zaman kaçınirdi. Mekke'de zulme, haksızlığa bütün gücüyle meydan vermemeye çalışirdi.

Misafir ağırlamaktan da büyük haz duyardı. Akrabalarıyla yakından ilgilenir, onlara şefkat ve merhamet gösterirdi. Bu büyük vasfı sebebiyle Kureyşliler ona "İkinci İbrahim" derlerdi.

Ramazan ayı girince Hira mağarasında inzivaya çekilip ibadetle meşgul olurdu. Bunu ilk defa adet eden de kendisi idi.

Yaşlı dede, aynı zamanda çocuk sevgisi, torun sevgisi nedir, biliyordu. Hele, torunu, Kainatın Efendisi gibi pırıl pırıl bir çocuk olunca, artık sevgisinin sözü mü olurdu?

Gerçekten, Abdulmuttalip, etrafa nur saçan torununu canı gibi seviyor, şefkatli kanatlan arasında onu nazlı bir yavru gibi barindirıyordu. Onsuz hiçbir yere gitmek istemiyordu. Bu yaşında bile Peygamber Efendimizin davranışları, kamil bir insanın hareket ve davranışlarından farksızdı.

Gittiği her yerde bu fevkalade durumu herkes tarafından derhal farkediliyordu. Hatta, zaman zaman toplantılarda ve sohbetlerde sorulan (bilgi yelpazesi.net) sorulara Abdulmuttalip, onunla istişare ettikten sonra cevap veriyordu.

Artık Peygamberimiz, o yaşında yaşlı dedesinin adeta samimi bir arkadaşı, içten dert ortağı ve emin bir müsteşarı idi. Bütün bunlara rağmen o, dedesine karşı hürmetinde asla kusur etmiyordu.

Dedesinin Minderine Sadece O Otururdu!

Kabe duvarının gölgesinde hemen hemen her zaman Kureyş'in reisi Abdulmuttalip için bir minder serili bulunurdu. Çocuklarının hiçbiri bu minderin üstüne çıkmaz, babaları gelinceye kadar etrafında oturup beklerlerdi.

Abdulmuttalip, çocuklarından hiçbirini almazken, Peygamber Efendimizi kucaklayarak yan tarafına minderin üstüne oturturdu. Amcaları tutup onu minderin üstünden indirmek isterlerdi; fakat, babaları buna mani olur ve şöyle derdi:

"Oğlumu serbest bırakın! Vallahi, ileride onun namı ve sanı büyük olacaktır!"

Sonra da, muhterem torununu minderin üstüne yan tarafına oturtur, eliyle sırtını okşayarak ona olan sonsuz sevgisini belirtildi.80

Yine, Abdulmuttalip uyurken Sevgili Peygamberimizden başkası onu uyandırma cesaretini gösteremezdi. Hususi odasına ondan başkası müsaadesiz giremezdi.

Yaşlı dede, nur yüzlü torununu sofrada yanıbaşına, bazan da dizine oturtur yemeğin en iyisini ona yedirir ve o gelmeden yemeye başlamaya müsaade etmezdi.

Sevgili Peygamberimiz Biraz Gecikince!..

Kainatın Efendisini, dedesi, bir gün, kaybolan devesini aramaya gönderdi. Biraz gecikince, kayboldu endişesiyle, Abdulmuttalip, büyük bir telaşa kapıldı. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Derhal Kabe'ye vurarak, ellerini Yüce Mevla'ya açtı ve, "Allah'ım, Muhammed'imi bana geri lütfet!" diye dua etti.

Az sonra Peygamber Efendimiz, deveyle birlikte çıkageldi. Dedesi, kendisini sevinçle kucakladı ve, "Biricik yavrum!.." dedi, "Senin için o kadar üzüldüm, o kadar feryad ettim ki, artık bundan sonra seni yanımdan asla ayırmayacağım ve yalnız başına bir yere göndermeyeceğim."81

Hakikaten de Abdulmuttalip, vefatına kadar nur torununu bir gölge gibi takib etmekten geri durmadı.

Hz. Abdulmuttalıb’ın Vefatı

Peygamberimizi (sav) Himayesinde bulunduran, Yaşı epeyce ilerlemiş bulunan Abdulmuttalip, bir gün aniden rahatsızlandı. Rahatsızlığı gittikçe şiddetini artırıyordu.

O, artık bir başka aleme göçün yakında başlayacağını anlamıştı. Yalnız, görmesi gereken bir vazife vardı: Sevgili Peygamberimizi teslim edecek emin bir kişi seçmek...

Bunun için bütün oğullarını çağırttı. Aklına E:bu Leheb geldi. Fakat, o katı kalbli merhametsizin biri idi. "Olmaz." deyiverdi içinden...

Ya Abbas?.. Hayır, o da olamazdı. Çünkü, çoluk çocuğu çoktu. Ancak onlarla meşgul olabilirdi.

Hamza var. Ona da razı olmadı. Zira, Hamza genç ve ava meraklı idi. Torunuyla gereği gibi ilgilenemezdi.

Ebu Talib!.. İşte, nur torununun hamisini bulmuştu. Gerçi, Ebu Talib'in serveti azdı, ama merhameti ve şefkati boldu. Muhamnıed'i (s.a.v.), himayeye ancak o layık olabilirdi!

Bununla beraber, Abdulmuttalip, onun da görüşünü almayı ihmal etmedi. "Amcalarından hangisinin himayesine girmek istersin?" diye sordu.

Sevgili Peygamberimiz, dedesinin sorusuna haliyle cevap verdi. Yerinden kalkarak amcası Ebu Talib'in boynuna sarıldı. O, babasıyla anne baba bir kardeş olan amcasının himayesini kabul ettiğini, böylece ifade etmiş oluyordu.

Abdulmuttalip de, tercihinde isabet ettiğine sevindi. Sonra Ebu Talib'e dönerek, "Onu sana emanet ediyorum! O, İlahi bir emanettir. Onu her şeye rağmen, can, baş pahasına da olsa koruyacağına dair bana açıkça söz ver ki, gözlerim arkada kalmadan gönlüm rahat etsin." dedi.

Efendimizin kendisine karşı teveccühünden oldukça mütehassis olan Ebu Talib, gözleri dolu dolu, babasına şu cevabı verdi:

"Sen hiç merak etme (bilgi yelpazesi.net) babacığım!.. Onu öz çocuklarıma, hatta kendi canıma bile tercih edeceğime emin olabilirsin! Hayatta bulunduğum müddetçe ona hiç kimsenin zarar vermesine müsaade etmeyeceğime söz veriyorum!"

Bu asil konuşmadan, Abdulmuttalip fazlasıyla memnun oldu ve gözleri sevinç gözyaşlarıyla doldu.

...Ve Abdulmuttalip tarafından, Nur Muhammed (s.a.v.), amcası Ebu Talib'e teslim edildi.

Yakalandığı rahatsızlıktan kurtulamayan Abdulmuttalip, torununun neşesine, sevgisine, tebessümüne doyamadan dünyaya gözlerini 80 yaşını aşkın bir ihtiyar olarak kapadı.

Tarih: Miladi, 578. Fil Yılından Sekiz Sene Sonra.

Mekke Çarşısı, Abdulmuttalip'in vefatı dolayısıyla günlerce kapalı tutuldu. Kureyşliler, sevdikleri ve hürmet ettikleri bu zatın ölümü dolayısıyla günlerce yas tuttular, cenazesini el üstünde dolaştirdilar. Sonra Hacun Kabristanına, dedesi Kusay'ın yanına gömdüler.

Yorumlar